Dünkü yaşanan depremin büyüklüğü ve sonuçlarının vahameti hepimizin yüreklerini burktu. Deprem bölgesindeki görüntüler toplumsal hafızamıza kazınırken, çoğumuz belki de doğduğumuz coğrafyanın kaderimiz olduğunu düşündük… Peki gerçekten de coğrafya kader mi? Coğrafyamız ile kader arasındaki ilişki nasıl işliyor? gibi sorulara bu yazımda cevap vermeye çalışacağım.
Toplumumuzda, kader kavramı içinde çaresizliği ve teslimiyeti barındırmaktadır. Açıklayamadığımız sonuçların, tahmin edemediğimiz olayların, çözmekten imtina ettiğimiz ya da çözümü olduğunu düşünmediğimiz problemlerin genel adıdır kader. Şüphesiz deprem, sel gibi doğal afetler de ‘ kader’ kavramı içinde yerini bulmaktalar. Ne var ki her doğal afetle birlikte yılmak, büyük kayıplar yaşamak kaderden çok korku ile ilgili bir konu. Yani deprem kader olsa bile, depremde büyük hasar görmek kader değil, sebebi korku…
Burada 2019 yılında, 1999 Marmara Depreminin 20. Yılında Akut için yaptığımız bir araştırmadan bahsetmenin çok faydalı olacağını düşünüyorum. Türkiye nüfusunu temsilen yaptığımız bu çalışmada vatandaşlarımızın en çok korktuğu doğal afetin deprem olduğunu gözlemledik ki bunda şaşırtıcı bir durum yoktu. Ancak bizi şaşırtan konu araştırmaya katılanların %55’ nin depremle ilgili herhangi bir hazırlığım yok demesi olmuştu. Veriye daha yakından bakınca, depremden en çok korkanların, depreme karşı bir hazırlığım yok deme ihtimallerinin daha yüksek olduğunu gördük, yani ortada ters bir korelasyon vardı; depremden ne kadar çok korkuyorsak, depreme hazırlıksız yakalanmaya o kadar daha yakındık… Depremden en çok korkanlar, olumsuz bir sona kendilerini hazırlıyor gibilerdi, yani ‘korkunun ecele faydası ‘ yoktu ve bunu istatiksel olarak da veride görebiliyorduk.
Yukarıdaki araştırmada da olduğu gibi korkmak toplumlarda inkara ya da tepkisizliğe sebep oluyor. İçinde bulunduğumuz durumu inkâr ettiğimizde, bastırdığımızda ya da yok saydığımızda ise bu koşulların olumsuz sonuçlarından kendimizi korumamız imkânsız bir hal alıyor. Örneğin depremden korkup ama deprem bölgesinde yaşıyor olduğumuz gerçeğini inkar ettiğimizde, kuralları esnetiyor, dere yataklarına apartmanlar dikiyor, en olmadık yerlere viyadükler inşa ediyor, Afet Toplanma alanlarına siteler yapıyoruz. Deprem bölgesinde yaşayıp, bu bilgiyi yok saydığımızda, toksik bir pozitiflik içerisinde ‘bana bir şey olmaz’ diyor, depremde kendimizi korumakla ilgili en basit bilgileri bile öğrenmiyor , evimizde bir deprem çantası bile bulundurmuyoruz… Ne zamanki korkumuz, aklımızın, kalbimizin önüne geçiyor, işte o zaman kader ağlarını örüyor. Bunun önüne geçmek için, önce ‘ mış gibi ‘ yapmaktan vazgeçmeli, içinde yaşadığımız koşulları korkmadan, inkar etmeden, kabul etmeli, sonra ona göre aksiyonlar almalıyız. Bunu yapabildiğimizde her depremde bu kadar büyük kayıplarla karşılaşmak zorunda olmayacağız.
Umarım bu deprem ile ülkemizin tüm gerçeklerini; alt yapı eksiklerimizi, akademik çalışmaları dikkate almayışlarımızı, şehirlerimizi iyi planlayamadığımızı, genel geçer mühendislik kurallarını esnettiğimizi ve herhangi bir afete karşı hazırlık olmadığımızı hem kalbimizle hem aklımızla görür, bunları olduğu gibi korkmadan kabul eder ve ona göre davranabiliriz.
Bu vesile ile depremde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza rahmet ve geride kalanlara sabırlar diliyorum. Yardım etmek isteyenler için, önde gelen yardım linklerini aşağıda paylaşıyorum: